ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

Hafız Ali GÜRAN

SANKİ YÜRÜYEN BİR KUR’AN

HAFIZ ALİ GÜRAN

 






Doğumu, Eğitimi Ve Evliliği

Hafız Ali Güran, 1925 yılında Kızılcahamam İlçesinin Alpagut Köyünde dünyaya geldi. Babası köyün hatibi Arif Mehmet, annesi aynı köyden Zahide Hanımdır.
 
Ali Güran, onların en küçük çocukları idi. Babası Arif Mehmet, Ali Güran iki yaşında iken vefat etmişti. Artık kendisinden16 yaş büyük olan ağabeyi Osman Efendi’nin himayesinde idi. Osman Efendi, kardeşi Ali’yi kendi çocuğu gibi sevdi, korudu ve büyüttü. Onu köyün erkek çocuklarının yapmak zorunda olduğu köy işlerinden uzak tuttu, 6-7 yaşında köyün imamı Keşenüz’lü (şimdiki adı Yeşilöz)  “Demir Hafız” ismiile ünlü hocaya teslim etti.
 
Küçük Ali 7 yaşında hafız oldu. Hıfzı çok kuvvetli idi. Kur’an’ı Kerim’in tamamını “Fatiha Suresi” kadar yanlışsız okurdu. Kur’an’ı Kerim ezberi hayatta kaldığı sürece böyle devam etti. Ömrü boyunca gündüz-gece hemen her gün Kur’an’la beraber oldu. Yolda yürürken, kırda gezerken, evinde ve işinde boş kaldığı zamanlarda hep Kur’an okurdu.
 
 
 
Onunla yolda karşılaşanlar, dudaklarının hep hareket halinde olduğunu görürler, Kur’an okumakta olduğunu bilirlerdi. Bu nedenle, o sanki tüm yaşamı boyunca “YÜRÜYEN, GEZEN, KUR’AN’LA DOLAŞAN BİR İNSAN” gibi idi. Meslek arkadaşı ve candan dostu Hafız Rıza Çöllüoğlu Onun hakkında şunları söylüyor:
 
 
- Hafız Ali Güran, Çavuşoğlu Camii’nde bir gün ikindi namazından önce bir cüz (20 sayfa) Kur’an’ı okuyuverdi. Bu kolay bir iş değildir. Ali Güran gerçek bir hafızdı. Gerçek hafız; “Fatiha” suresinden başlayıp, “Nas” suresinde bitiriveren kişiye denir. Ali Güran böyle bir hafızdı.

Hafız Ali Güran’ın köyünde ilkokul yoktu. Ağabeyi Osman Efendi, Hafız Ali’yi Alpagut Köyüne 5 km. uzaklıktaki Çeltikçi Nahiyesine gönderdi. Orada bir yakının evinde yatıp kalkarak 5 sınıflı ilkokulu bitirmesini sağladı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hafız Ali, Alpagut Köyünün okuma yazma bilen, beş sınıflı ilkokul diploması olan tek kişisi oldu. Osman Efendi daha sonra hafızlığını daha da güçlendirsin ve Kur’an okuma tekniklerini öğrensin diye Hafız Ali’yi Alpagut Köyüne insan yürüyüşü ile 3 saat uzaklıktaki Keşenüz (şimdiki adı Yeşilöz) Köyüne “SARI HOCA” namı ile bilinen hocaya, arkasından da İstanbul Nuruosmaniye Kur’an Kursu’na, Hafız Hasan Akkuş’a gönderdi.
 
Osman Efendi, kardeşi Hafız Ali’nin iyi bir Kur’an okuyucusu olması için hiçbir özveriden kaçınmadı. Hafız Ali de bu ilgi ve sevgiye layık bir kardeşti. Hafız Ali İstanbul’daki eğitiminden sonra köyüne döndüğü zaman, Kur’an okuyuşu ile yörede halkın büyük ilgi ve sevgisine mazhar olmuştu. Onun adı Alpagut Köyü çevresinde dillerde dolaşır olmuştu.
 
Osman Efendi, Hafız Ali’ye iyi bir evlilik yaptırmış, yörenin Çırpan Köyünden Ulviye Hanımla mutlu bir yuva kurmasını da sağlamıştı.

Resmi Görevleri
 

Hafız Ali, küçük yaşlardan itibaren ramazan aylarında Ankara, Kayseri, Eskişehir gibi illere ramazan mukabeleleri okumak için giderdi. 1948 yılı Ramazan ayında da mukabele okumak için Ankara’ya gitti.
 
Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki, güzel Kur’an okuyanlara aşık bir kimse idi. Yoğun işlerinden fırsat buldukça camilere gider, ramazan vaazlarını ve mukabelelerini dinlerdi.
 
1948 yılı Ramazan ayında okuduğu mukabeleleri beğenerek izlediğihafızlardan biri de Hafız Ali Güran’dı. Hafız Ali Güran aynı ramazan ayında Ankara İçhisar Sultan Alaattin Camii vekil imam hatipliğine de atandı. Kısa süre sonra (17.11.1948) bu göreve asaleten tayin edildi.
 
1940’lı yıllar dini hizmet bakımından yetersiz yıllardı. Halk dini konularda dönemin yönetiminden son derece şikayetçi idi. 1946 seçimlerinden sonra halkın bu şikayetlerini iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi dikkate almak zorunda kaldı. Bu amaçla halkın ihtiyaç duyduğu din görevlilerini yetiştirmek amacı ile ortakokul mezunlarının kabul edildiği 10 aylık imam-hatip kursları açıldı. Bu kurslardan biri de Ankara’da açıldı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hafız Ali Güran, Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin seçimi ile ve ek görev olarak Ankara İmam-Hatip Kursu’nun Kur’an’ı Kerim dersleri öğretmeni oldu.
 
1950 yılında genel seçimler yapılmış, Demokrat Parti iktidara gelmişti. 1950 yılına kadar İmam-hatip, müezzin gibi din görevlilerinin atama, nakil, görev denetimi ve cami hizmetlerinin yönetimi vb. hizmetler Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aitti. 1950 yılında çıkarılan bir kanunla cami görevlilerinin tayin, nakil ve denetimleri ile cami hizmetlerinin yürütülmesi Diyanet İşleri Başkanlığına devredildi.
 
Bunun üzerine ve Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin seçimi ile Hafız Ali Güran, 29.06.1950 tarihinde Ankara Müftülüğü Cami Görevlileri Kontrol Memurluğu’na atandı.
 
Bu görevi uzun yıllar sürdürdü. Bu görevi sırasında Rıza Çöllüoğlu, Ali Osman Atakul, Asım Çetinkaya, Cemal Özcan, İbrahim Özdoğan, Kazım Yalçınkaya, Kamil Çöllüoğlu, Mustafa Maden vb. gibi yüzlerce hemşehrisinin Ankara camilerinde imam-hatip ve müezzin olarak atanmalarını sağladı.
 
Cami görevlileri kontrol memurluğu sırasında, cami görevlileriyle sıcak ve samimi ilişkiler kurdu. Ankara’da görev yapan meslektaşlarının sevgi ve saygısını kazandı. Hemşehrileri dışındaki meslektaşlarının da atama ve yer değiştirmelerinde de yardımı olurdu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hafız Ali Güran, Ankara Müftülük Kontrol Memurluğu sonrasında, Ankara’nın çok önemli camilerinde (Hacı Bayram, Maltepe, İçcebeci, Yenimahalle Çavuşoğlu Camileri) imam-hatiplik yaptı.

(24.04.1962 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere ve Dini Eserler inceleme Kurulu Katipliği, 17.03.1966 Ankara Altındağ Müftülük Şefliği, 10.10.1966 Ankara Altındağ Hacıbayram Camii imam-hatipliği, 29.06.1968 Ankara Yenimahalle Karşıyaka Camii imam-hatipliği, 16.05.1970 Çankaya Cebeci Camii imam hatipliği, 27.04.1976 Yenimahalle Çavuşoğlu Camii imam-hatipliği.)

İmam-hatiplik yaptığı camilerde cemaatinin büyük sevgi ve saygısını kazandı. 16.05.1980 tarihinde Yenimahalle Çavuşoğlu Camii imam-hatibi olarak emekli oldu.

Demokrat Parti’nin 1950 yılında iktidara gelmesinden sonra, din eğitim ve öğretimi alanında önemli değişiklikler oldu. Ülkenin ihtiyacı olan din görevlilerini yetiştirmek için ilkokula dayalı, yedi yıl süreli, lise dengi imam-hatip okulları açıldı.

1951-1952 öğretim yılında 7 ilimizde açılan bu okullardan biri de Ankara’da açılmıştı. Hafız Ali Güran, bu kere de zamanın Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun uygun görmesi ile Ankara İmam-Hatip Okulu Kur’an’ı Kerim dersleri öğretmenliğine ek görevle atandı. Bu görevi aralıksız olarak 1963 yılına kadar 12 yıl süre ile devam ettirdi.

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin önemli işlerinden biri de ilk defa Ankara Radyosunda canlı olarak Kur’an’ı Kerim okutması, dini sohbetler yapılmasını sağlamış olmasıdır.

Hafız Ali Güran, ilk defa 1950 yılı Ramazan ayında başlatılan bu uygulamada hemşehrisi ve meslektaşı Hafız Ali Osman Atakul’la birlikte görev aldı. Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin uygun görmesi ile Ali Osman Atakul ve Hafız Ali Güran ramazan ayı boyunca iftar saatinden önce canlı olarak Ankara Radyosundan tüm Türkiye halkına Kur’an dinleme zevkini tattırdılar.

Böylece Hafız Ali Güran’ın Kur’an’ı Kerim okumadaki üstün nitelikleri tüm ülkeye yayılmış oldu. O artık Türkiye çapında, Kur’an’ı Kerim okumadaki üstün yetenekleri ile tanınan bir hafızdı.

Hafız Ali Güran ve benzerleri, 70 yıl önce bir yerlere gelmek için hafız olmadılar. Onlar Allah Elçisi’nin müjdesine kavuşmak için hafız oldular. Fakat Yüce Allah’ın lütfu ile ummadıkları yüksek makamlara da ulaştılar.

 

Kişisel Özellikleri

Hafız Ali Güran, son derece edepli, başkalarına sevgi ve saygı telkin eden ahlaki özelliklere sahipti. Kişisel ve mesleki hayatında kimse ile çekişmemiş, kimseyi gücendirmemiştir.
 
Özel aile yaşamında da eşine ender rastlanır özelliklere sahipti. Kendisinin yetişmesinde büyük emeği olan ağabeyi Osman Güran’a,bir evladın babasına olan saygısından daha çok saygı göstermiştir.
 
Hayatı boyunca ağabeyisi Osman Efendi’ye saygıda kusur etmemiştir. Annesi Zahide Hanıma çok yüksek görevlerde iken dahi bir “anakuzusu” evlat sevgi ve sıcaklığı ile davranmıştır. Annesi hayatta olduğu sürece sabahları işe gitmek üzere evden ayrılırken onun elini öpmeden evinden çıkmamıştır.
 
Akşam evine döndüğünde de annesinin hal ve hatırını sormadan edemezdi. Hafız Ali Güran, üç ablasına da büyük sevgi ve saygı ile bağlı idi. Onlar da Hafız Ali Güran’ı bir başka severlerdi. Onların birbirlerine olan sevgileri başka kardeşlerden çok farklı idi. Bu ortamın oluşmasında Hafız Ali Güran’ın ahlaki özellikleri başlıca etkendi.

Hafız Ali Güran, cömert bir insandı. Evinin kapısı herkese açıktı. Sofrası sık sık misafirlerin ağırlandığı bir sofra idi. Eşi Ulviye Hanımın da cömertliği ve hizmet ehli bir hanım olması nedeniyle, onun sofrası bir başka bereketli olurdu.
 
Yeğenleri Kemal Güran, Arif Mehmet Özdemir, Kamil Yalçınkaya ve Cemalettin Çimen, yıllarca ailenin birer çocuğu gibi Hafız Ali Güran’ın koruması altında geleceğe hazırlandılar.

Hafız Ali Güran, ömrünün son günlerine kadar kişisel incelik ve nezaketi yanında, kılık-kıyafeti ile de dikkat çekerdi. Kısaya yakın orta boylu, güzel yüzlü, beyaz ve uzun sakallı, zayıf bedenli idi.
 
Güzel giyinirdi. Tüm hayatı boyunca, küfür, yemin, yalan, aşırı ve taşkın sözler onun dilinde yer edinmemişti. Öfke ve kızgınlık nedir bilmezdi. Hayâ duygusu son derece zengindi. Kur’an ve sünnet ahlakı ile yaşamaya büyük özen gösterirdi.

Meslek Hayatında Bir Sıkıntılı Dönem 
 
Hafız Ali Güran’ın kişisel ve meslek hayatı mutluluklarla geçti. Ancak bir önemli olay, meslek hayatında sıkıntılı günler geçirmesine neden oldu.
 
1960’lı yılların sonları idi. Zamanın Yargıtay başkanı İmran Öktem “Allah’ı da insanlar yarattı, insanlar olmasaydı, Allah da olmazdı” türünden sözler etti. Bu sözler basına yansıdığında, inançlı çevreler, bunu Yüce Yaradan’ı inkar etmek şeklinde değerlendirdi ve bunun sonucu olarak toplumda büyük rahatsızlıklar oluştu.
 
İmran Öktem, bu sözlerini yalanlamadı, tersine sözlerinin arkasında olduğunu söyledi. Bunun üzerine Türkiye Din Görevlileri Federasyonu bir bildiri yayımlayarak, şayet İmran Öktem’in cenazesi cami önüne getirilir, musallaya konulursa, din görevlileri olarak onun cenaze namazını kıldırmayacaklarını bir basın bildirisi ile kamuoyuna deklare ettiler.
 
Aradan bir süre geçtikten sonra İmran Öktem vefat etti. Cenaze namazı Maltepe Camii’nde kılınacaktı. Hafız Ali Güran, o tarihte Maltepe Camii ikinci imam hatibi idi. Cenaze namazının kılınacağı gün görev nöbeti de Hafız Ali Güran’da idi. Hafız Ali Güran, bağlı bulunduğu din görevlileri topluluğunun kamuoyuna deklare ettiği söze uydu. Bir günlük rapor alarak, o gün görevine gelmedi.
 
İmran Öktem yandaşları böyle bir durumla karşılaşabilecekleri düşüncesi ile Maltepe Camii’ne başka bir imamı cenaze namazını kıldırmak üzere getirmişlerdi. Ancak, camide toplanan birtakım kimselerin protestoları ile İmran Öktem’in cenaze namazı Maltepe Camii’nde kılınamamıştır.
 
Zamanın ana muhalefet partisi lideri İsmet İnönü’nün de katıldığı cenaze merasimi şiddetli bir protesto ortamında sonuçlanmıştı.
 
Bu olay hükümeti de ürkütmüş, olay sonrasında sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. Olaylarda ön safta görünen ve olayı provake ettikleri tespit edilen birtakım kimseler tutuklanmıştı. Bu arada raporlu imam Hafız Ali Güran da nasibini almış, Ankara Valiliği’nce aynı gün görevden alınmıştı.
 
Ancak Hafız Ali Güran’ın sevenleri çoktu. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı ve Ankara Müftülüğü, Hafız Ali Güran’a sahip çıktılar. O sıkıntılı günler çok uzun sürmedi. Bir süre sonra yeniden Ankara’daki huzurlu görev ortamına dönüldü.

 

                 Hafız Ali Güran bir kır gezisinde Namaz Kıldırırken

 

Evlilikleri ve Çocukları

Hafız Ali Güran’ın ilk eşi Ulviye Hanım, 1976 yılında vefat etti. Bu evlilikten üçü oğlan, dördü kız yedi çocukları dünyaya geldi. En büyük oğlu Mustafa Güran, İçişleri Bakanlığı’nda Kaymakamlık ve genel müdür yardımcılıkları görevlerinde bulundu. Halen Bu Bakanlıkta Hukuk Müşaviri olarak görevini sürdürmektedir.

İkinci oğlu Nevzat Güran, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İktisat Profesörü ve şu anda emeklidir. Küçük oğlu Ahmet polis memuru olarak görevini sürdürmektedir.

Hafız Ali Güran ilk eşi Ulviye Hanım’ın vefatından sonra ikinci evliliğini Hatice Hanım’la yaptı. Hafız Ali Güran, Hatice Hanım’la da 30 yıla yaklaşan mutlu bir hayat sürdürdü. Bu evlilikten çocukları olmadı.

Ölümü ve Defni

Hafız Ali Güran, 2006 yılının mart ayında, yaklaşık üç ay kadar süren bir hastalık sonrasında Yüce Allah’a kavuştu. Ankara Sami Efendi Külliyesi’nde çok kalabalık bir cemaatin katılımı ile kılınan cenaze namazından sonra, Yenimahalle Karşıyaka Mezarlığında defnedildi.

Ağır hastalık halinde geçirdiği son üç aylık süreye kadar, her gün evinde yüksek sesle Kur’an okumaya devam etti. Bütün hayatı boyunca Kur’an okumak, onun vazgeçilmez işi idi. Yüce Allah kabrini Kur’an’ın nuru ile aydınlatsın.

 

 

Hafız Ali GÜRAN’ı Tanıyanların Değerlendirmeleri

Hafız Ali Güran’ın ölümünün ikinci yılı vesilesiyle, 07 Mart 2008 tarihinde Keçiören Muradiye Külliyesi Kültür Merkezi Salonu’nda düzenlenen mevlit merasiminde, hemşehrisi ve meslektaşı Abdullah İşler bir konuşma yaptı. Bu konuşmada şunları söyledi:

- Muhterem kardeşlerim,
 
Bugün burada okunan Kur’an’ı Kerim’ler, söylenilen ilahiler taş olan kalpleri yumuşatacak bir şekilde cereyan etmiştir. Bir hava esmiştir ki, başka yerde bulunmayacak bir manevi hava. Ümit ederim gönüllerimiz ürpermiştir, gözlerimiz yaşarmıştır, gönüllerimiz coşmuştur ve gidenlerden ibret almışızdır. Günlerimizi değerlendirmeye karar kılmışızdır.
 
Gecelerimizi, gündüzlerimizi boş geçirmemeye Allah katında Cenabı Hakk’a içten bir söz vermişizdir. Yüce Allah gelecek zamanlarımızı, dünyamızın gidişine ve ahiretimizin başlayacağı gün için elimizden geldiği kadar gecesinde-gündüzünde, işimizde-aşımızda, her anımızda Cenabı Hakk’ı düşünen ve ahreti düşünen, ora için ne yapması gerekirse elinden geldiğini yapmaya çalışan kullarından eylesin.

Muhterem kardeşlerim,
Okunan ayetlerde öyle Allah kelamı geçti ki, öyle haberler verildi ki, eğer gönüller biraz daha uyanık olsaydı o toplumun içerisinde Allah bilir ama yerinden fırlayıp tavana kafası vuranlar olurdu. Belki de “Allah” diyerek yere düşenler olurdu. Ama ne diyelim, Cenab’ı Hakk’a şükürler olsun ki, hiç olmazsa buraları da bize nasip eyledi. İnşallah akıbetimiz hayırlı olur. Büyüklerimiz insanoğlunun taşımış olduğu kalpleri 4’e ayırmışlar. Diyorlar ki; kalpler 4 tür. Birinci diri kalp, ikincisi ölü, üçüncüsü zakir kalp, dördüncüsü gafil kalpmiş.

Diri kalp, gerçekten Allah’a iman etmiş, her an Allah ile kalbinin attığını duyan kişilerdir. Ve ona göre de gün ve gecesini değerlendiren kişilerin kalpleridir. İman dolu, aşk dolu, gereken amelleri yapanların kalpleridir.
 
Ölü kalp, Allah şerrinden korusun imansız kalptir. Allah, peygamber tanımayan kalptir. Kitap, sünnet tanımayan kalptir. Ve birde bunlara karşı duran, iffetsiz, şerefsiz, namussuz sözler söyleyen, dinimize “çağ dışı kalmış” diyenlerin kalpleri ki, Allah onların ve kalplerinin şerrinden cümlemizi muhafaza eylesin.
 
Zakir kalp, gücünün yettiği kadar Allah’ın emrini, peygamberlerin sünnetini, bilhassa peygamberimizin sünnetini yerine getirme gayreti içerisinde, 5 vakit namazı, her sene ramazan orucunu, malının zekatını, hac ve umresini yerine getirmeye çalışan, mümkün olduğunca da Cenab’ı Allah’ı diliyle, kalbiyle, gönlüyle zikretmeye çalışan kişilerin kalpleridir.
 
Ne mutlu onlara. Dördüncüsü ise gafil kalptir. Allah korusun dünyada iken aklımızı başımıza alıp kendimizi onların şerrinden korumaya çalışmalıyız. 

- Muhterem kardeşlerim,
Gafil kalplerden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışalım. Gafil kalp, Allah’ın emirlerini, peygamberimizin sünnetlerini ve buna benzer; üzerine düşen şeyleri yapmayı ihmal eden, yapmayan, günahkar olanların, böyle bir gaflet içerisinde olanların kalpleridir. Akıbetlerinden çok korkulur. Allah korusun, Cenab’ı Hakk’a dua edelim de gözlerimiz hakkı görenlerden olsun, kulaklarımız hakkı duyanlardan olsun, dilimiz hakkı söyleyen ve onunla meşgul olanlardan olsun.

Böylece Allah’a ve peygambere itaat eden büyüklerimizin yolunda kendisini oraya bağlamaya çalışanlardan olalım. Aklı ve fikri olan insanlardan, kalbi ve vicdanı olan insanlardan, Allah’ı 
inkar etmenin mümkün olmadığını itiraf edenler çoktur.
 
Cenab’ı Hakk’ın lütfettiği şu İslam nimetinin kadrini bilelim. Kur’an gibi bir kitaba, kainatta ne varsa hepsini hakkıyla anlatan bir kitaba nail olmanın da kıymetini bilelim. Dünyamızdaki zamanımızın çok sıkıntılı ve ölçülü olduğunu da iyi düşünelim. Geçmişlerimiz hatırlayalım.

Değerli kardeşlerim,
Kabre inerken ya da dünyamızdan kabrimize gittikten sonra üç arkadaşımız vardır. Dördüncüsü yoktur. Akraba, eş-dost seni kabre götürür. Mal ve mülkünü oraya gelene kadar harcar o kadar. Ondan sonra hepsi kabrin başına gelirler. Hiç kimse cenaze ile kabre girip orda kalmaz, geri dönerler. Onunla kabre giren ameli vardır. Dünyadan ahirete ne götürebildiğimizi iyi düşünelim.

Ana karnından indik girdik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.” İşte dünyanın hülasası budur.
 
Sözün özü; Cenab’ı Hakk cümlemize dünyada sıhhat ve afiyetler ihsan eylesin. Doğru yolun yolcularından olanlardan eylesin, ahirete gittiğimizde de Cenab’ı Hakk kabrimizi cennet bahçesinden bir bahçe eylesin. Cenab’ı Hakk cümle geçmişlerimize rahmet eylesin. Cümlesinin kabirlerini pür nur, makamlarını cennet eylesin.

Değerli kardeşlerim,
Bugün ölümünün ikinci yılı vesilesiyle düzenlenen toplantı için bir araya geldiğimiz değerli meslektaşımız, değerli ağabeyimiz Hafız Ali Güran, ömrü boyunca Kur’an’la yaşadı. O adeta yürüyen bir Kur’an’dı. Kendisini genç yaşlarından itibaren tanıdım. Güzel bir insandı, güzel giyinirdi.
 
Kılık kıyafeti ile temiz, ahlakı ile temizdi. Kur’an ahlakı ile ahlaklanmıştı. Kendisini çok severdim. O halk ve meslektaşlar tarafından da çok sevilirdi. Yüce Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun. Hepiniz Allah’a emanet olun.
 
Hemşehrisi, uzun yıllar birlikte yaşadığı meslek arkadaşı  İsmail Kuz, Hafız Ali Güran’ı şöyle anlatıyor:

- Allah rahmet eylesin, Ali Güran Hoca’dan -güzel ahlakından dolayıhoşnut olmayan kimse olmamıştır. Yumuşak huylu idi, kimseyi arkasından çekiştirmezdi. O hep Kur’an’ı Kerimle birlikte olurdu. Kur’an’ı Kerim kendisine nasıl teslim edildi ise O da öylece Allah’a götürdü. Benim tanıdığım Diyanet İşleri Başkanları Ali Güran Hoca için soyadını da ima ederek- “Kur’an geliyor” derlerdi. Ona mutlaka Kur’an okuturlardı, dinlerlerdi.
 
Ali Güran ve Ali Osman Atakul, ikisi de Diyanet İşleri Reisleri Ahmet Hamdi Akseki ve Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun sevgisini kazanmışlardı. Ali Güran Hoca oturur, sanki yeni inmiş gibi, Cebrail Aleyhisselam kulağına fısıldıyormuş gibi Kur’an’ı Kerim’i hiç tereddüt etmeden 20-30-40 sayfa okur, kalkardı.
 
Hafız Ali Güran’ın belleği, sanki kitabın iki kapak arasındaki Kur’an’ı Kerim’in içindeki Kur’an gibiydi. O her an Kur’an’ı Kerim’le birlikte olurdu, Kur’an’ı Kerim okurken hiç yanlış yapmaz, yanılmayı aklına bile getirmezdi.

Hafız Ali Güran, hayatının sonuna kadar 60 yıl, belki de daha çok Ankara Camilerinde ramazan mukabelesi okudu. O içimizde bizler arasında yetişenlerin en seçkini idi. Kızılcahamam yöresinin Hafız Hasan Akkuş’tan sonra yetiştirdiği tek kurra hafızdır. Ankara’ya ilk gelenlerden ve yöremizden Ankara’ya gelen meslektaşlarımıza yol gösteren, önder olanlardandır. Pek çok hemşehri meslektaşımız, onun yönlendirmesi ile mesleğinde ilerleyip, yol almıştır.

Hafız Ali Güran’ın çok sevdiği, 40 yıldan fazla dini hizmet mesleğine birlikte hizmet ettiği Ali Osman Atakul’un Onunla ilgili anıları, görüş ve düşünceleri:

- Ben İstanbul’dan 1947’de Kur’an talimini tamamlayıp döndükten sonra, beni halk Kızılcahamam’da müezzin olarak görevlendirmişti. Ben orada görev yaparken Çeltikçi Alpagut köyünden Hafız Ali Güran Hoca’nın ismini duyardık. Rahmetli Hafız Ali Güran bizden yaş itibariyle 5-6 yaş büyüktü. Ben İstanbul’da okurken Hafız Ali Güran askerdeydi. O senelerde Alman harbi vardı.
 
Ali Güran Hoca 4 sene askerlik yapmış ve askerlik elbisesini şubeye teslim etmek için Kızılcahamam’a gelmişler. Benim sesimin methini de Alpagut Köyünden bilirlermiş. Ali Güran Hoca da duymuş ve merak etmiş. O gün Ali Güran arkadaşımız namaz kıldırdı, zannederim mevlitte okuduk.
 
O günlerde ilçelerde de mevlit okunurdu, biz sık sık mevlit okuduk ve orada tanıştık. Daha sonra bahara yakın cemaat bizim maaşımızı biraz kıstılar ve bir müddet sonra da maaşımız kesilince benim de Kızılcahamam’dan hevesim kaçtı. Ben de Ankara’ya yerleşmeye karar verdim,
 
1948 senesinin ramazan ayında Ankara’ya geldim. Ankara’ya geldikten  sonra Ali Güran kardeşimiz de o sene mukabeleye Ankara’ya gelmişti. 1948’de Hafız Ali Güran Hoca ile mukabele okumaya başladık. O günlerde Hisar da SultanAlaaddin Camiinde imam-hatip vekilliği sınavı açılmıştı. Ali Güran Hoca, o sınavı kazandı ve Hisar Sultan Alaaddin Camiine imam olarak tayin oldu.
 
1948’den 1988 senesine kadar, Hafız Ali Güran Hoca ile devamlı mukabele okuduk. Hafız Ali Güran Hoca kardeşimiz Demir Hafızdı, Türkiye’de hafızlık kuvveti onun ki kadar güçlü olan ya bir kişidir ya da yalnız Ali Güran Hocadır. Hiç Kur’an’ı Kerim’e bakmadan Fatiha’dan başlar sonuna kadar okuyabilirdi.
 
Hatta bir ramazan ayı boyunca ezberden 27 hatim okuduğunu duydum. Ali Güran Hoca Efendi’nin sene-i devriyesinde Abdullah İşler Hoca kardeşimiz güzel tarif etti, “Canlı Kur’an” dedi, Ali Güran Hoca için.Ali Güran Hoca kardeşimiz gerçekten canlı bir Kur’an gibiydi. Ben Kur’an’ı Kerim okurken, biraz kuvvetsiz okurdum. Ben çok kuvvetli hafız değildim. Benim mahreçlerimi ve okuyuşumu çok beğenirlerdi ve o yönden çok itibar görürdüm.
 
Ben Ali Güran Hoca ile birlikte okursam kendimde cesaret bulur daha iyi Kur’an okurdum. Benim yanlışımı cemaatin anlamayacağı şekilde örter, ustalıkla benim önümden okumaya geçerdi. Rahmetli Ali Güran Hoca hiç hatalı okumazdı. Bir gün hata yapsa da ben hatasını düzeltsem diye düşündüğüm olmuştur. Bu gün yaşıyor olsaydı “Reisü’l Kurra” olacaktı.
 
Reisü’l Kurralık da; kurralar arasında icazet sırasına göre hafızlar kıdem alıyorlar ve en kıdemli olan da Reisü’l Kurra oluyor. Eski Eyüp Camii imamı Hafız Ahmet Aslanlar şu anda Reisü’l Kurra görevini yapıyor ve kurra cemiyetlerini o idare ediyor. İcazet sırası bakımından en kıdemli kimse, Reisü’l Kurra o oluyor. Ali Güran Hocamızın bir üstün özelliğini de sırası gelmişken hatırlatmak isterim.
 
Hafız Ali Güran arkadaşımız hiç dedi-kodu yapmazdı, çok sabırlı bir insandı, kin, garez yoktu arkadaşımızda. Hayatta dedikoduya yer vermezdi. Ali Güran Hoca’nın ahlakına hayran olmamak mümkün değildir.
Allah rahmet eylesin.

Hafız Mustafa Sabri Mülkoğlu, İmam-Hatip lisesinde hocası olan Hafız Ali Güran için şu bilgileri veriyor:

- Merhum Ali Güran Hocam, Kur’an’ı Kerim’i kıraat kurallarına tam bir dikkat ve ciddiyet ile okurdu. Mukabele okuyuşundaki gönüllere işleyen o hoş eda var ya, dinleyenler için huzur verirdi.
 
O okurken dinleyen yorulmaz, tersine ruhen dinlenirdi. “Vakit olsa da keşke biraz daha okusa, devam etse” denirdi. Onu Kur’an okurken dinleyenler hiçbir şekilde sıkılmazdı. Ben, hayatımda hafızlığı çok güçlü iki hafız tanıyorum: Birisi merhum hafızlık hocam, Hafız Ziya Tığlıoğlu, diğeri Ankara İmam-Hatip Okulundaki Kur’an’ı Kerim hocam Hafız Ali Güran’dır.

Emekli İmam-Hatip Hafız Kamil Çöllüoğlu, Hafız Ali Güran hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatıyor:

Merhum Hafız Ali Güran, yaşadığı sürece yüksek ahlaki ile dikkat çeken, pırlanta değerinde bir insandı. Yıllarca Kur’an’ı Kerim’i yüzüne bakmadan okuyan ve eşi bulunmayan bir zeka idi. Ölümünün ikinci senesinde düzenlenen mevlit merasiminde Abdullah İşler Hoca, Ali Güran için “YÜRÜYEN KUR’AN”dı dedi.
 
Hafız Ali Güran ile benim dostluğum ilk görev aldığım yıllarda başladı. Hatta ben bir süre ondan Kur’an’ı Kerim’i usulüne uygun okuma dersleri de aldım. O ipek gibi yumuşak bir insandı. Ehli Kur’an’dı. Yüce Allah ondan rahmetini esirgemesin. Eğer yaşasaydı “REİSÜ’L KURRA” olma sırası ona gelmişti.
 
“AŞERE – TAKRİB” okumuş, 9-10 yaşlarında Ankara’ya mukabele okumaya gelmiş  büyük ses sanatçısı Necmi Rıza Ahiskan ile birlikte mukabele okumuştur.
 
1969 -1970 yılı hac mevsiminde birlikte hacca gittik. Rahmetli Hafız Ali Güran’a bir gün “Ali Ağabey! Benim seni ne kadar sevdiğimi bilir misin?”dedim. Bana “biliyorum” dedi. Ben de “benim senden başka hiç kimsenin elini öpmediğimi de biliyor musun?” dedim.
 
Bir başka zaman da “Ali Ağabey, senin hiçbir şeye kızdığın, sinirlendiğin olmaz mı?” dedim. Hafız Ali Güran, böyle yüksek ahlak ve fazilet sahibi bir insandı. Şimdi Ali Güran Hoca gibi insanlar bulunmaz. Onun gibilerini bulup da yerlerinkoymak mümkün değildir.
 
Onun gibilerin yeri doldurulamaz. Rahmetli Ali Güran Hoca, ölümünden bir-iki yıl öncesine kadar her ramazan ayında mukabele okurdu. Benim evim de onun mukabele okuduğu camiye yakındı. Ara sıra gider kendisini dinlerdim. Onun mukabele okuyacağı Ankara cemaati arasında dillenirdi. Çünkü çok güzel okuduğu bilinirdi. Bu nedenle dinleyenleri de kalabalık olurdu.
 

Ruhu esen kalsın, yeri cennet olsun, kabri Kur’an nuru ile dolsun.



Yorumlar - Yorum Yaz
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi